Bir çocuğun güvende hissetmeye, başkalarıyla bağlılık hissetmeye, özerkliğe, özsaygıya, kendini ifade etmeye ve gerçekçi sınırlara ihtiyacı vardır.
Eger bunlar karşılanırsa, çocuk o zaman psikolojik gelişiminde sağlıklı ilerleyecektir.
(Jeffrey Young)
mervealtin tarafından yazılmış tüm yazılar
Hangi alanlarda çalışıyorum?
Çift ve aile terapisi bir çok farklı alanda uygulama bulmuştur. Benim öncelikli olarak çalıştığım konular şu şekilde:
- Evlilik öncesi danışmanlık (Çiftin evlilik kararı öncesinde birlikte yaşam ve aile olmak konusundaki deneyim, görüş ve beklentilerinin uyumunu görmek; olası problem alanlarına önceden müdahale etmek)
- Çocuk öncesi danışmanlık (Çocuk kararını vermeden önce, anne baba rollerinden beklentiler, çocuk yetiştirmeye yönelik bakış açısı gibi kritik konularda ebeveynler olarak görüş alış verişi yapmak ve destek almak.)
- İlişki problemleri (sorunlu ve çatışmalı ilişkiler; ilişki kaynaklı depresif ruh durumu ve kaygılanma; kayınvalide, görümce gibi geniş aile ile yaşama; eşin alkol ya da madde kullanımı; aile içi şiddet; aldatma, ebeveynlerden birinin vefatı gibi kritik konularda terapi desteği)
- Ayrılık, boşanma sürecini etkin yönetme (ayrılık ya da boşanma kararı vermeden önce ilişkiye bir şans vermek; boşanma kararı alınırsa, bu süreci bireyler ve özellikle çocuklar açısından en az hasarla geçirmek)
- ‘Yamalı’ aileler (yapılan ikinci evlilik sonrası, üvey anne veya üvey babanın tutum ve davranış sorunları ve dikkat edilmesi gereken hususlar)
- Depresyon, anksiyete, travma, yas gibi bireysel gibi algılanan problemlere sistemik bir bakış
- Çocuklarla ve ergenlerle ilgili her türlü sorun (alt ıslatma, hiperaktivite ve dikkat eksikliği, davranış sorunları, kurallara uymama, kardeş kıskançlığı, obezite, tikler, kaygı bozuklukları vs)
Hiperaktivite ve Aile Terapisi
Dikkat eksikliği ve Hiperaktivite Bozuklugu(DEHB) kanımca son zamanlarda çocuklarda teşhisi sıkça yapılan bir gelişimsel sorun. Kime sorsanız, mutlaka çevresinde bu tanıyı almış bir çocuk tanıyordur ve hatta kim bilir belki kendi çocuğuna bu teşhis konmuştur.
Psikoloji camiası, DEHB’nin tedavisini, ilaç kullanımının artı ve eksisini tartışadursun, ben kısaca DEHB’de aileyle birlikte yol almanın öneminden bahsetmek istiyorum.
DEHB okul çağına gelmiş çocukların yüzde 3 ila yüzde 5’inde teşhis ediliyor. Eş zamanlı olarak hem akademik hem de sosyal hayatı olumsuz etkiliyor.
Klinik olarak tanımlanmış 3 alt tipi var.
1. Hiperaktif tip: Aşırı hareketlilik, dürtüsellik, aşırı konuşma eğilimi, yerinde duramama ve rahatsız edici davranışlar ile kendini gösteriyor.
2. Dikkat bozukluğu gösteren tip (DEB): İşlerini organize etmede, dikkatini odaklamada zorluk çekme, unutkanlık, uyaranlara aşırı hassasiyet, yönergeleri dinlemede ve gerçekleştirmede zorluk gibi göstergeleri var.
3. Kombine tip: Her iki tipteki semptomları kombine olarak gösteriyor.
Kuşkusuz ki DEHB tanısı almış bir çocuğun ebeveyni olmak çok zor. Anne babanın da destek alması çok önemli. Ancak, tam da bu noktada yalnızca çocukla değil, aileyle de çalışmanın önemine değinmek istiyorum.
Çünkü aile terapisi, bir bütünü oluşturan parçaların (yani aileyi oluşturan bireylerin) birbiriyle olan etkileşimine odaklanır. Bilir ki çocuğu tek başına ele aldığınızda bütünü kaçırmış olursunuz.
DEHB’ye akut bir problem olarak değil de birlikte yaşanması gereken zorlu ve kalıcı bir hayat tarzı olarak bakar. DEHB’li bir çocuğun ailesi üzerinde yaptığı etkiyi, ve gene bu etkinin de çocuğa geri yansımasını göz önüne alarak yola çıkar.
Kendini sevmek…
Yeni aya ve yeni haftaya Gelişim Odaklı Aile Terapisi’nin öncüsü Virginia Satir ile başlayalım…
Satir’in kişinin kendine güvenmesi ve kendine verdiği değer üzerine söylediği sözleri Türkçe’ye çevirdim. Bunu kendinizi her kötü hissettiğinizde, gücünüz azaldığında, moraliniz bozulduğunda okuyabileceğiniz bir kaynak olarak düşünebilirsiniz.
Mümkünse gözünüzü kapatıp, birinin size okumasını sağlarsanız daha etkili olur. Öyle de meditatif bir etkisi var…
———————— ———————— ————————
Ben, kendimim.
Bu koskoca dünyada benimle tıpatıp aynı hiç kimse yok. Bazı konularda bana benzeyen insanlar var. Ama hiç kimse her şeyiyle bana benzemiyor. Dolayısıyla benden gelen her şey orijinal olarak benim. Onu ben seçtim.
Benim varlığımın parçası olan her şey bana ait.
– Vücudum ve her yaptığım
– Ruhum ve ona ait olan her türlü düşünce ve fikirler
– Gözlerim ve görebildiğim her şey
-Her ne türlü olursa olsun, duygularım: Öfke, mutluluk, kızgınlık, aşk, hayal kırıklığı, heyecan
-Ağzım ve ağzımdan çıkan her söz: kibar, sevgi dolu ya da sert, doğru ya da yanlış
– Sesim, yumuşak ya da sert
– Ve başkalarıyla ya da kendimle ilişkili olarak yaptığım her şey
Fantazilerim, rüyalarım, hayallerim, umutlarım ve korkularım bana ait. Tüm başarılarım ve zaferlerim, tüm başarısızlıklarım ve yanlışlarım bana ait.
Bana ait olan her şeye, ben sahip olduğum için hepsini yakından tanıyabilirim. Bu sayede kendimi sevebilirim ve bana ait olan her şeye sevgiyle yaklaşabilirim. Böylece bana ait olan bütün parçaların en iyi sonuç için birlikte çalışmasını sağlayabilirim.
Biliyorum ki, kafamı karıştıran bazı özelliklerim var. Bazı özelliklerimin ise hiç bilincinde değilim. Ama kendime sevgi dolu ve yumuşak davranırsam, kafamı karıştıran ya da bilmediğim özelliklerimi cesaretle keşfe çıkabilirim.
O an içinde nasıl gözüküyorsam, sesim nasıl çıkıyorsa, ne söylüyor ve yapıyorsam ben o’yum. Bu bana ait ve o an’da nerede durduğumu gösteriyor.
Şu anda nasıl gözüktüğümü, sesimin nasıl çıktığını, ne söylediğimi ve yaptığımı, nasıl düşünüp hissettiğimi daha sonra düşündüğümde bazılarının çok da uygun olmadığını tespit edebilirim. O zaman uygun olmayanlardan vaz geçip, uygun olanlara devam edebilirim. Uygun olmayanların yerine yenilerini koyabilirim.
Ben görebilirim, duyabilirim, hissedebilirim, düşünebilirim, konuşabilirim ve davranabilirim. Yani, insanlara yakın olmak, üretken olmak, dünyayı, insanları, olayları anlamak için her türlü donanıma sahibim.
Ben kendime aitim ve bu nedenle kendi kendimi yönlendirir ve karar verebilirim.
Ben kendimim ve ben böyle OK’im.
Anne babalar okullu olunca
Eia Asen, Londra’da yaşayan günümüzün önemli psikiyatrist ve psikoterapistlerinden. Aynı zamanda sistemik aile terapisti. 40 yıldır meslek hayatında olan Asen’in, problem yaşayan ailelerle yaptığı çalışmalar oldukça meşhur.
Beobachter’in haberine göre Asen’in ‘Aile Sınıfı’ isimli uygulaması da son 40 yıla damgasını vuran bir çalışma. Okuldan atılması ya da koruyucu aileye verilmesi söz konusu olan çocuklar, aileleriyle birlikte 12 hafta boyunca birlikte bu sınıflara giriyorlar. Hedef, çocuğun okuldan atılmasının önüne geçmek.
Asen’in bu çalışması İskandinavya’dan İsviçre’ye Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde uygulanıyor. Öğretmenler ve bir aile terapisti eşliğinde düzenlenen bu sınıflarda anne babalar çocuklarına nasıl destek olacaklarını öğreniyorlar. Tahmin edersiniz ki, bu ailelerin çoğunda çeşitli sorunlar var. Alkolizmden, aile içi şiddete, maddi sorunlardan psikolojik problemlere uzanan bu sorunlar çocuğa da yansımış oluyor.
Asen’in, bu muhteşem uygulamasında(Türkiye’deki ihtiyacı varın siz düşünün) aileler birbirlerine de koçluk yapıyor. Bir nevi grup terapi ortamı… Örneğin bir anne diğerine, ‘oğlunun ödevlerine yardım ettiğin sırada gidip sigara içmemelisin’ diyor. Ya da bir baba diğerini ‘çocuğun bir şeyi beceremediğinde hemen sinirlenirsen, onu yapmayı hiçbir zaman öğrenemez’ diye uyarıyor.
Şimdi sözü kendisine bırakalım, bakalım ünlü aile terapisti ne diyor:
- Bir çocuk okulda sorun çıkardığında tüm aileyi ‘okula’ yolluyorum çünkü bence çocuğun okulda gösterdiği problemlerin çoğu ailedeki problemlerin bir yansıması. Yani, yalnızca oturup çocuğa odaklanmanın bir anlamı yok.
- Çocukların çoğu zaten bireysel terapi alıyor ama ben çocuklar söz konusu olduğunda bireysel terapiye karşıyım. Gittikçe artış gösteren Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) tanılarına da eleştirel gözle bakıyorum. Çünkü çocuğa bir teşhis koymak, içinde bulunduğu şartları değiştirmekten daha kolay. Teşhisi bilmek aileleri bir nevi rahatlatıyor ama çocuklar böylelikle damgalanmış oluyorlar. Ayrıca Ritalin ve benzeri ilaçların ciddi yan etkileri var. Daha ispatlanması bile mümkün olmayan bir hastalık tablosu için bu derece yüksek miktarlarda ilaçların yazılması sorgulanmalıdır. Ben 10 yıldır bunu yapmıyorum.
- Okullar problemli çocukları bizlere teşhis için yolluyor. Tabii okul için bu çekici bir yöntem. Çocuk okulda problem çıkarıyor; siz de problemi çözmesi için başkasını görevlendiriyorsunuz. Birçok çocuk bize DEHB, Asperger ya da son zamanlarda çok popüler olan Tourette Sendromu şüphesiyle gönderiliyor. Bunları tıbbi açıdan onaylamamızı istiyorlar.
- Ailelerle yaptığımız çalışmaların çoğunda DEHB davranışını öfke, karşı çıkma ya da sıkıntı gibi altta yatan sorunlara ayrıştırabiliyoruz. Çoğunlukla da bu çocukların yeterli uğraşılarının olmadığı, az hareket ettikleri, yanlış beslendikleri, az uyudukları veya ekranın önünde çok zaman geçirdikleri göze çarpıyor.
- Aileleri bu kurslara genelde zorla katılıyor. Aldıkları kurs eğer onlara uygunsa, bunun zorla yapılmasında hiç sakınca yok. Yarar gördüklerini anladıklarında aileler vazgeçmiyor. Supernanny gibi kursların bazılarına baktım. Çok banaller ve emreden bir tarzları var. Ben olsam, ben de gitmezdim.
Asen’le yapılan röportajı Almanca aslından okumak isteyenlere: